Bugün: ## # #### #
Makaleler

Hüseyin amca çok endişeli görünüyordu. Kendisi 82 yaşında olmasına rağmen sağlıklı ve oldukça dinç görünen bu beyefendinin endişesi, yanındaki 79 yaşındaki eşi ile ilgiliydi. Eşine üç yıl önce Alzheimer hastalığı tanısı konmuştu. Eşinin başlangıçta sadece giderek artan unutkanlığı vardı. Yemeği ocakta unutuyor, bazen elbiselerini yanlış giyiniyor veya eve gelenlerin isimlerini hatırlamıyordu. Sonra unutkanlığı daha da artmaya başladı. Artık çalışamıyor, bir şeyle ilgilenmiyordu. Hüseyin amca, sevgili eşinin durumuna çok üzülmekle birlikte sorumluluğu üzerine aldı. Dışa dönük, aktif bir mizaca sahip ve hala bir sürü sosyal faaliyete katılmaya devam eden bu vefalı beyefendi, eşine büyük bir ihtimamla bakmaya başladı. Eve gündeliğe gelen kadın ve zaman zaman uğrayan çocuklarının da yardımıyla evin işlerini yapıyor, eşinin ilaçlarını kullandırıyor, ona eski güzel günlerden anlatıyordu. Ancak Ayşe Hanım’ın hastalığı günden güne ilerliyordu. Giderek artan unutkanlık ve konuşma güçlüğüne ek olarak artık herhangi bir şeyle ilgilenmiyor, evin içinde sürekli sıkıntıyla dolaşıyor, geceleri ilaçlara rağmen yeterince uyumuyor ve günlük bakımını, temizliğini bile yapamıyordu. Hepsi evli ve çalışmakta olan üç çocukları annelerinin durumuna çok üzülmekle birlikte bir şey yapamıyorlardı. Hüseyin amca bunca yıllık evliliği süresince hep kendisine destek olmuş sevgili eşi ile kendisinin ilgilenebileceğini söyleyerek onlara üzülmemeleri gerektiğini söylüyordu. Ancak hastalık giderek ağırlaşıyordu; geceleri uyumayan eşini kontrol etmek için zaten az olan uykusundan daha çok fedakarlık etmeye başlamıştı. Uzun bir süredir arkadaş buluşmalarına, dernek toplantılarına gidemez olmuştu. Eşinin ve kendinin geleceğini daha çok düşünmeye başlamıştı. Sık sık ağladığını, iştahının azaldığını, sürekli evde olmaktan çok sıkıldığını, ama bütün bunların olanı biteni hiç umursamayan eşinin durumu kadar kendisini üzmediğini söyleyerek doktorlarına sordu: “Hocam, ben de 82 yaşındayım, yarın ne olacağını bilemeyiz, benden sonra ne olacak? Ne yapalım? Ne dersiniz?”
Bu sorular, cevapları sadece Hüseyin amcayı ilgilendiren sorular değil. Yaşlı nüfus arttıkça ve toplum yapısında önüne geçilemez değişiklikler devam ettikçe, bu sorular sıklaşacak ve belki de devasa sorunlar yumağı olarak karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Yaşam koşullarında ve tıbbi bakım düzeylerindeki hızlı ilerlemeler sonucu, dünya nüfusu giderek yaşlanıyor. Bir ülkede nüfusun yaşlanması, 65 yaş ve üzerindeki kişilerin toplamının bütün nüfusa oranının artması demektir. Şüphesiz, doğum hızlarının düşmesi ve salgın hastalıklarla mücadeledeki başarılar gibi ek etmenlerin de bunda etkisi var. Dünya’da ilk kez 1998 yılında yaşlı nüfus oranı .1’le çocuk nüfus oranını (.8) geçti. Dünya Sağlık Örgütü bu duruma dikkat çekmek için 1999 yılını ‘Uluslararası Yaşlılar Yılı’ olarak ilan etti. 2007 yılı verilerine göre 65 yaşın üstündeki kişilerin genel nüfusa oranı bütün AB ülkelerinde .1’i geçmiş durumda. Ülkemizde adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre yapılan 2011 nüfus sayımı sonuçları, nüfusumuzun yüzde 7.3’ünün 65 daha yukarı yaş grubunda bulunduğunu göstermektedir.
Yaşlılık döneminde yaşanan en önemli sosyal sorunların başında yaşlıların bakımı gelmektedir. Her ne kadar 65 yaş ve üzerindeki her yaşlının, hasta ve bakıma muhtaç olması şart değilse de en azından hastalanma riski ve fiziksel yetersizlikleri nedeniyle yardıma ihtiyaç duyma olasılıkları artmaktadır. Hastalıkları ve yetersizlikleri yanında ekonomik, çevresel ve sosyal desteği de eksik olan yaşlı bakıma daha çok ihtiyaç hissetmektedir. Yaşlıların bakımları ya kurumlar ya da aile ve akrabalar tarafından gerçekleştirilmektedir. Geleneksel kültürel değerlerimiz, yaşlıları aile içinde barındırma ve onlara son ana kadar saygı gösterme yaklaşımını gerekli kılıyor. Bu bakımdan yaşlı yakının bir toplu bakım hizmetinden yararlandırılması seçeneği insanlarımız için hala çok zor bir karar gibi görünüyor. Yaşlının yakınları, hem kişisel olarak hissettikleri suçluluk ve acıma duyguları, hem de etraftakilerin ve toplumun algıları nedeniyle karar vermekte çok zorluk çekiyorlar. Yaşlının aile dışında bir bakım merkezine yerleştirilmesi özellikle yaşlı açısından da kolay kabullenilir bir durum değil. Toplumdaki statüsünü yitirmek ve evinde alıştığı yaşamdan vazgeçmek yaşlı için zor bir olgudur. Yaşlı için evi; bildiği, hakim olduğu, içinde kendini güvende ve özgür hissettiği, anılarıyla beraber olduğu bir ortamdır. Geleneksel yapıda, aile içinde saygın ve otorite sahibi olan yaşlının hızlı bir değişme sonucu kendini kabul etme ve kendine saygı duymayı belirleyen çevreyi tanıma ve denetleyebilme olanakları kaybolmaktadır. Bakım kurumu yaşlı için meçhullerle dolu, çevre denetiminin nisbeten kaybedileceği, ilk kez karşılaşılan ve farklı kültürlerden gelmiş insanlarla birlikte yaşamak zorunda olunan yeni bir ortamdır. Üstelik pek çok yaşlı, bazı olumsuz örneklerin de etkisiyle bakım kurumlarını vefasız yakınların kendilerini sürgün ettiği bir yer gibi algılamaktadır.
Durumun başka bir pencereden görülen tamamen farklı bir görünümü de var. Bir taraftan da geleneksel aile ve toplum yapımız süratle değişiyor. Hızlı nüfus artışı, endüstrileşme ve kentleşme, iç ve dış göçler nedeniyle eski kalabalık aileler yerlerini çekirdek ailelere bıraktı. Zaten sayıları giderek azalan çocuklar, büyüyünce evden ayrılıp kendi yuvalarını kuruyorlar. Çalışma hayatı insanların bırakın anne babalarını, kendi eş ve çocukları ile bile ilgilenebilme sürelerini çok kısalttı. Ekonomik sorunların varlığı ve kadınların çalışma yaşamına katılması, çekirdek aileye dönüşüm sonucu konutların küçülmesi nedeniyle yaşlı bakımı için uygun ve yeterli kişi, yer ve zaman olmaması sorunu büyütüyor. Sağlığın bozulması ve bağımlı yaşam zorunluluğu yaşlıların evde bakımını güçleştiren nedenler arasında. Gençlerin yaşlılığa bakış açısı, kuşaklar arası iletişim bozuklukları da bunlara eklenince fazla seçenek kalmıyor. Bu durumda, yaşlı insanlar hayatlarının son dönemini kendileri gibi yaşlı eşleri ile geçirmek durumunda ya da bazen eşlerini de kaybettikleri için yalnız yaşamak zorunda kalıyorlar. Diğer ve aslında daha gerçekçi seçenek, yaşlının aile ortamından farklı olan kurumlara yerleştirilmesi ve buralarda bakım hizmeti alması olarak görünmektedir. Hızlı göç, yeni evlere taşınma, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinin zayıflaması, akranların kaybı zaten yaşlıların yalnızlaşması sonucunu doğuruyor. Toplu bakım alınan yerler aslında yaşlı insana yeni bir akran topluluğu ile tanışma fırsatı da veriyor. Dahası, yapılan çalışmalar kurumlarda kalanların evde kendisi veya yaşlı eşi tarafından yeterince sağlanamayan yeme, içme, yatma ve temizlik gibi bakım hizmetlerinden genellikle memnun olduklarını gösteriyor. Kurumda kalan yaşlının herhangi bir sağlık sorununda muayene ve tedavi imkanlarına ulaşması, ilaçlarını düzenli kullanması daha da kolay olmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü yaşlılığı ‘Yaşamsal fonksiyonların sürekli azalması, tüm organizmanın verimliliğinde görülen azalma, çevresel faktörlere uyum sağlayabilme yeteneğinin azalması’ olarak tanımlıyor. Yaşlılık; hem geçmiş sorunların birikimi, hem de döneme özgü yeni sorunlar nedeniyle bedensel ve ruhsal sağlığın en çok bozulduğu dönem. Birçok hastalığın sık görüldüğü bu dönemin belki de en önemli sağlık sorunu ise başta Alzheimer hastalığı olmak üzere bunama (demans) durumları. Alzheimer hastalığı bunamanın en sık görülen nedeni, ancak tek neden değil. Demanslar, beynin ilerleyici ve yıkıcı hastalıklarına bağlı olarak gelişen ve bilişsel işlevlerde geriye dönmeyen bozulmalarla belirli bir sendromdur. Özellikle ilerleyen yaş dönemlerinde beynin çalışmasını etkileyen veya beyinde yıkım yapan birçok nedenle zihin faaliyetlerinin azalması ve bozulması hali olarak tanımlanabilir. Hafızanın bozulması en önemli belirtidir. Ancak hafıza bozukluğuna lisan, yönelim, ince hareketleri yapma, soyut düşünme, problem çözme gibi diğer zihinsel faaliyetlerdeki bozulmalar da eşlik etmektedir. Bu bozulmalar toplumsal ya da mesleki fonksiyonlarda belirgin bir bozukluğa neden olur. Demans süreci giderek kötüleşme gösteren bir seyir izler. Seyrek olarak geriye döndürülebilir veya yavaşlatılabilir nedenleri bulunsa da çoğu demans vakasında bütün bu bozulmalar günden güne ağırlaşır ve hastalar sürekli bakım ve korunma gerektiren bir duruma doğru ilerler. Hasta temizlik, beslenme, giyinme, tuvalet gibi günlük bakım işlevlerini kendi başına gerçekleştiremez hale gelir. Bunamanın ilk dönemlerinden itibaren ortaya çıkmaya başlayan huzursuzluk, yerinde duramama, uykusuzluk, hayal görme, etraftakileri suçlama, saldırganlık gibi davranış değişiklikleri de çoğalır ve hasta yakınlarında artan üzüntü duygularına çaresizlik ve kızgınlıkta eklenmeye başlar. Artık hasta yakını için dünyanın en zor işlerinden biri başlamıştır. Birinci dereceden bakım veren hasta yakınlarının çoğunda iş, aile sorunları ile beraber depresyon gibi ruhsal sorunlar ortaya çıkar.
Bu durumda Hüseyin amcanın sorusuna verilecek cevap hazır ve tek gibi görünüyor: Devlet veya özel kurumlar tarafından sağlanacak yaşlı bakım hizmetleri. Bu hizmetin nerede ve nasıl sağlanacağı konusu ise yine birçok seçeneğin değerlendirilmesini gerektiriyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü bu değerlendirmenin ve seçenekleri sağlamanın muhatabı olan kamu kurumudur.
Yaşlının mümkün olduğunca evinde, yakın çevresinden koparılmadan, ihtiyaçlarının karşılanarak bakımlarının sağlanması en uygun yol gibi görünüyor. 2007 tarihinde kabul edilen bir yasa ile yaşamını evde ailesi, akrabalarıyla veya yalnız sürdüren sağlıklı yaşlılar ile demans, Alzheimer vb. hastalığı olan yaşlıların yaşam ortamlarını iyileştirmek, boş zamanlarını değerlendirmek, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olmak, rehberlik ve mesleki danışmanlık yapmak, kendi imkanlarıyla karşılamakta güçlük çektikleri konular ile günlük yaşam faaliyetlerinde destek hizmetleri vermek, ilgilerine göre faaliyet grupları kurarak sosyal faaliyetler düzenlemek suretiyle sosyal ilişkilerini zenginleştirmek, aktivitelerini artırmak ve gerekli olduğu zamanlarda aileleri ile dayanışma ve paylaşma sağlanarak yaşlının yaşam kalitesini arttırmak amacıyla “Gündüzlü Bakım Hizmeti” sunumu yasal bir zorunluluk haline getirildi. Ayrıca evde özürlü yaşlı yakınının bakımını sağlayacak kişilere Evde Bakım Parası adıyla bir para yardımı yapılabilmektedir. Ancak ülkemizde evde bakım hizmeti sunan kuruluşların sayıca son derece yetersiz olması, genel sağlık sistemine entegre bir evde bakım hizmetinin henüz yeterli olmaması, evde bakım hizmetlerinin maliyetinin sağlık güvencesi sağlayan kurumlar tarafından karşılanmaması, evde bakım hizmetlerini çok güçleştiriyor. Ayrıca bakım verenlerin bakım verme konusundaki bilgilerinin yetersiz olması, deneyimli ve eğitimli eleman yetersizliği de çok önemli bir sorun.
Yaşamını evde yalnız veya ailesiyle birlikte sürdüren 60 yaş ve üzerindeki kişiler için kurulan Yaşlı Dayanışma Merkezleri sağlıklı yaşlıların üye olarak yararlanabilecekleri hizmetler sunan merkezlerdir ancak sayıları çok yetersizdir. Alzheimer hastası yaşlıların gündüzlü bakımlarını sağlayarak yaşlıya ve ailesine destek vermek amacıyla Gündüzlü Bakım Merkezleri kurulması uygulaması da başlamış olmakla birlikte, bunların sayısı çok sınırlıdır. Her iki merkezin, sürekli kurumda kalmayı istemeyen yaşlılar ve yakınları için uygun bir seçenek olarak sayı ve nitelik olarak geliştirilmesi yerinde olacaktır. Bu uygulamanın, yaşlıların gündüz evde tek başına kalmasından kaynaklanan riskleri ortadan kaldırarak güvenli bir ortam sunmak, aynı yaş diliminde bulunan bir grup içinde zihinsel faaliyetlerini devam ettirmesini sağlamak gibi faydaları olacağı kesindir. Özellikle Alzheimer hastası yaşlıyı çeşitli etkinliklerle aktif hale getirerek yaşlıda oluşacak ajitasyonu azaltmak, bu yaşlıların aileleri ile dayanışma ve paylaşma sağlanarak ailelerdeki çaresizlik ve suçluluk duygularının azalmasını sağlamak gündüz bakım merkezlerinden beklenen önemli işlevlerdir.
“Muhtaç yaşlı kişileri huzurlu bir ortamda korumak ve bakmak, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulan yatılı sosyal hizmet kuruluşu” olarak tanımlanan huzurevlerinde 60 yas üstündeki yaşlılara hizmet verilmektedir. Ülkemizde Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ait 100’ün üzerinde huzurevi bulunmakta olup bu kurumlarda yaklaşık 12 bin yaşlıya yatılı bakım hizmeti verilmektedir. Ayrıca çeşitli dernek ve vakıflara ait 30’ün üzerinde huzurevinde 2500 kadar yaşlı barınmaktadır.
Bedensel, zihinsel ve ruhsal özürleri nedeniyle normal yaşamın gereklerine uyamama durumunda olan kişilerin fonksiyon kayıplarını gidermek ve toplum içinde kendi kendilerine yeterli olmasını sağlayan beceriler kazandırmak veya bu becerileri kazanmayanlara devamlı bakmak üzere kurulan gündüzlü ve yatılı Özel Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri ‘nin sayıları ülkemizde bir çığ gibi artmaktadır. Bu merkezler de yaşlı kişileri kabul etmekle birlikte yaşlıların daha genç ve başka tür özürü olan bireylerle beraber bulunması ve bu merkezlerdeki yetersizlikler yaşlılar için bakım hizmetinin istenen nitelikte olmasını zorlaştırmaktadır.
Ülkemizde kamu veya özel sektör tarafından sağlanan yaşlı bütün bu bakım hizmetlerinin yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu yüzden 2008’de yayımlanan bir yönetmelikle, Özel Huzurevleri ile Huzurevleri Yaşlı Bakım Merkezleri kurulmaya başlanmıştır. Özel huzurevleri; akıl ve ruh sağlığı yerinde olan, kendi öz bakımını bağımsız şekilde yapabilen, bulaşıcı hastalığı, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı olmayan yaşlılar için oluşturulmaktadır. Akıl ve ruh sağlığı yerinde olmadığı halde huzurevi hizmetlerinden yararlandırılacak olan yaşlıların ise bu kuruluşların farklı bölümlerinde veya ayrı binalarda Huzurevleri Yaşlı Bakım Merkezleri’nde bakılması öngörülmüştür. Bu kuruluşlarda verilen bakım hizmetleri SHÇEK İl Müdürlükleri denetiminde yürütülmektedir.
Bu kuruluşlarda sağlık, barınma, beslenme ve diğer bakım hizmetlerinin yaşlıların hak ettiği ölçüde verilmesi olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Başka bir gereklilik ise zihinsel yeterliliklerini artıracak önlemlerin alınmasıdır. Eskiden sanıldığının aksine, bugün insan beyninin gelişimini hayatın sonuna kadar sürdürdüğü bilinmektedir. Özellikle beyni sürekli olarak çeşitli konularla çalıştırmanın zihinsel yetenekleri artırdığı çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. Beyni korumada sosyal iletişimin de çok önemi vardır. Yalnızlık ve duygusal olarak başkalarından soyutlanma Alzheimer hastalığı gibi durumlar için bir risk faktörüdür. Ortalama ömrü uzatmak ve belleği korumak için stresle mücadele etmek gerekir. Yapılan çalışmalarda sürekli huzursuz , endişeli, kaygılı, stres içinde olanların %40’ından fazlasında Alzheimer hastalığının bir ön tablosu olarak kabul edilen Hafif Bilişsel Bozukluk oluştuğu gözlenmiştir. Yaşamla ilgili olmaya devam etmek ve uyarıcı alışkanlıklar, hobiler geliştirmek; yeni şeyler okumak-öğrenmek ve zihinle mücadele etmek, rutin olarak düzenli bir şekilde aerobik ve güçlendirici ekzersizler yapmak, sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzeni takip etmek, alkollü içecek kullanımını sınırlandırmak, yaşamdaki stres düzeyini azaltmak ve depresyon-anksiyete kaynakları ile mücadele etmek yaşlılık ve bunama ile mücadele etmenin bilinen en etkili yöntemleridir. Dolayısıyla yaşlı bakım hizmeti veren kuruluşun bu faaliyetleri artıracak etkinlikler planlayıp gerçekleştirmesi, kurumda verilecek hizmetin kalitesini belirleyen en önemli göstergedir.
Bütün bunlara ek olarak ve daha önemlisi kurum yetkilileri ve çalışanlarının yaşlılara ve demanslılara karşı tutumlarıdır. Yaşamının ileri bir döneminde evinden ve çevresinden ayrılmak zorunda kalmış, zaten yeterince kırgın ve hatta kızgın yaşlı için gösterilen sabır, anlayış ve samimiyet, kurumun sağladığı tüm fiziksel imkanların üstünde bir öneme sahiptir.

 
Cumhuriyet Mah.Halim Uluşahin Cad. Yelken Sok. No:10 Silivri / İSTANBUL
(+90) 212 727 77 27
E-Bültene Kaydol
Yeni Kampanyalar Yeni Etkinlikler
Bizi Takip Edin